24 Nisan 2019 Çarşamba


  
BİRAZ DA AYLAKLIK YÜCELTİLSİN





Bu yazımda ele alacağım kitap biricik filozof Bertrand Russell’cığımızın Aylaklığa Övgü’sü. Ben de bu kitabı okurken ismine yaraşır bir performans gösterdim. Sürekli yanımda dolaştırdığım bu ince kitabı okumak ve bu yazıyı yazmak uzun bir süre aldı. Sanırım bir İngiliz beyzadesi olan yazar bu performansı pek de eleştirmezdi. Yazar soylu bir ailede doğup, böyle bir söylemde bulunmam doğru olur mu bilemiyorum ama, soylu bir şekilde 1970’de aramızdan ayrılmış. Benim yazarı soylu olarak nitelendirmemin nedeni statüsünden ötürü değil. Russell’in inatçı ve korkusuz bir biçimde dillendirdiği savaş karşıtı fikirleri. Öyle ki bu fikirlerinden ötürü Cambridge’deki görevine son verilmiş. –yıllar geçse de dünya üzerinde savaş sempatizanları ve şiddet yanlıları baki kalıyor ne yazık ki-  Görevine son vermekle kalmayan öfkeli kalabalıklar 1918’de bir de altı aylık hapis sürecini reva görmüşler kendisine. Bugün 1.Dünya Savaşı’nı gören kimse kalmamış olabilir ama savaşın etkisi ile bu dünya bir vahşi savaşa daha, soykırıma, yıllarca süren soğuk bir döneme, kanayan Ortadoğu yarasına maruz kaldı ve kalmakta. Dile getirilen bu fikirler kesinlikle savaşı şiddeti desteklemekten yararlı olsa gerek. Zaten herkesin, en azından okurumun bu konuda Bertrand Bey ile aynı fikri paylaştığını umuyorum ve biraz da kitaptan bahsetmek istiyorum.
 İsmi gereği kitap bir ilgi uyandırıyor bende. Yıllardır arı gibi çalışmanın bizlere öğütlendiği bir dünyada nasıl ola ki aylaklık da iyi sayılır? Esasen kitabın çok az kısmında bu soru çeşitli örneklerle desteklenmiş. Kitabın çoğunluğu yazarın farklı denemelerini içeriyor. Yazarın ana düşüncesi aslında insanoğlunun gereğinden fazla çalıştığı. Diğer paragraflarda yazar bunu sebepleri ile açıklamış. Ve çok da akla yatkın. Kapitalizmin yarattığı fazla üretim ve fazla tüketim döngüsü bizleri böylesine çalıştıran. Belki de bize öğütlenen iktidar sahiplerinin çıkarları içindir yalnızca. Zaten yazar boş vaktin gerekliliğini de üstüne basa basa vurguluyor. Ancak boş vakti akıllıca değerlendirmenin bir uygarlık ve eğitim sonucu mümkün olduğunu düşünüyor. Günümüzde boş vakit diye adlandırdığımız zamanları nasıl tükettiğimize bakıp eleştiride bulunabiliriz belki bu aşamada. Ama benim kitapta üzerine düşündüğüm kısım farklı oldu.
^Gençlerin Kinizmi Üzerine^
Bu kavram benim ilk defa karşıma çıkıyordu ben de bunun üzerine internette küçük bir araştırma yaptım. Kinizm en basit anlamıyla kuşkuculuk olarak ifade ediliyor. Tarihteki en ünlü kinik olarak da Diyojen’den bahsediyor kaynaklar. Ancak kuşkuculuk deyip geçmek yetersiz bana kalırsa. Kinik diye bahsedeceğimiz kimseler zamanın uygarlık değerlerine karşı aldırmaz tavırlarda ve eleştirel yaklaşımlarda bulunuyormuş. Toplumsallığın yozlaştırıcı olduğu ve sadeliğin yüceltildiği bir anlayış varmış. Benim bu taramalar sonucu aklımda zaman zaman  eleştirilen ve Türk gençliği arasında da barınan çeşitli gruplar belirdi. Ve kendime şöyle bir soru yönelttim: Kinizm ve Apolitik tavırlar arasında  bir bağlantı var mıdır? Apolitik diye nitelendirilenler acaba toplumsallığın yozlaşmış kaygılarından bıkmış insanlar olabilir mi?
Bu zor soruyu sizlere yöneltip, bu kitapla ilgili yazımı da tamamlamaya niyetleniyorum.
Dipnot: Keşke herkes birbirine kitap hediye etse. Teşekkürler dostum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder