BİRAZ DA AYLAKLIK YÜCELTİLSİN
Bu yazımda ele alacağım kitap biricik filozof Bertrand Russell’cığımızın Aylaklığa Övgü’sü. Ben de bu kitabı okurken ismine yaraşır bir performans gösterdim. Sürekli yanımda dolaştırdığım bu ince kitabı okumak ve bu yazıyı yazmak uzun bir süre aldı. Sanırım bir İngiliz beyzadesi olan yazar bu performansı pek de eleştirmezdi. Yazar soylu bir ailede doğup, böyle bir söylemde bulunmam doğru olur mu bilemiyorum ama, soylu bir şekilde 1970’de aramızdan ayrılmış. Benim yazarı soylu olarak nitelendirmemin nedeni statüsünden ötürü değil. Russell’in inatçı ve korkusuz bir biçimde dillendirdiği savaş karşıtı fikirleri. Öyle ki bu fikirlerinden ötürü Cambridge’deki görevine son verilmiş. –yıllar geçse de dünya üzerinde savaş sempatizanları ve şiddet yanlıları baki kalıyor ne yazık ki- Görevine son vermekle kalmayan öfkeli kalabalıklar 1918’de bir de altı aylık hapis sürecini reva görmüşler kendisine. Bugün 1.Dünya Savaşı’nı gören kimse kalmamış olabilir ama savaşın etkisi ile bu dünya bir vahşi savaşa daha, soykırıma, yıllarca süren soğuk bir döneme, kanayan Ortadoğu yarasına maruz kaldı ve kalmakta. Dile getirilen bu fikirler kesinlikle savaşı şiddeti desteklemekten yararlı olsa gerek. Zaten herkesin, en azından okurumun bu konuda Bertrand Bey ile aynı fikri paylaştığını umuyorum ve biraz da kitaptan bahsetmek istiyorum.
İsmi gereği kitap bir ilgi uyandırıyor bende. Yıllardır
arı gibi çalışmanın bizlere öğütlendiği bir dünyada nasıl ola ki aylaklık da
iyi sayılır? Esasen kitabın çok az kısmında bu soru çeşitli örneklerle
desteklenmiş. Kitabın çoğunluğu yazarın farklı denemelerini içeriyor. Yazarın ana
düşüncesi aslında insanoğlunun gereğinden fazla çalıştığı. Diğer paragraflarda
yazar bunu sebepleri ile açıklamış. Ve çok da akla yatkın. Kapitalizmin yarattığı
fazla üretim ve fazla tüketim döngüsü bizleri böylesine çalıştıran. Belki de
bize öğütlenen iktidar sahiplerinin çıkarları içindir yalnızca. Zaten yazar boş
vaktin gerekliliğini de üstüne basa basa vurguluyor. Ancak boş vakti akıllıca değerlendirmenin
bir uygarlık ve eğitim sonucu mümkün olduğunu düşünüyor. Günümüzde boş vakit
diye adlandırdığımız zamanları nasıl tükettiğimize bakıp eleştiride
bulunabiliriz belki bu aşamada. Ama benim kitapta üzerine düşündüğüm kısım
farklı oldu.
^Gençlerin
Kinizmi Üzerine^
Bu kavram
benim ilk defa karşıma çıkıyordu ben de bunun üzerine internette küçük bir
araştırma yaptım. Kinizm en basit anlamıyla kuşkuculuk olarak ifade ediliyor. Tarihteki
en ünlü kinik olarak da Diyojen’den bahsediyor kaynaklar. Ancak kuşkuculuk
deyip geçmek yetersiz bana kalırsa. Kinik diye bahsedeceğimiz kimseler zamanın
uygarlık değerlerine karşı aldırmaz tavırlarda ve eleştirel yaklaşımlarda
bulunuyormuş. Toplumsallığın yozlaştırıcı olduğu ve sadeliğin yüceltildiği bir
anlayış varmış. Benim bu taramalar sonucu aklımda zaman zaman eleştirilen ve Türk gençliği arasında da barınan
çeşitli gruplar belirdi. Ve kendime şöyle bir soru yönelttim: Kinizm ve
Apolitik tavırlar arasında bir bağlantı
var mıdır? Apolitik diye nitelendirilenler acaba toplumsallığın
yozlaşmış kaygılarından bıkmış insanlar olabilir mi?
Bu zor
soruyu sizlere yöneltip, bu kitapla ilgili yazımı da tamamlamaya
niyetleniyorum.
Dipnot: Keşke
herkes birbirine kitap hediye etse. Teşekkürler dostum.