Türkiye’de bilim çok popüler bir alan olmasa da bilimle
ilgilenen birkaç simayı 7’den 70’e hepimiz tanıyoruz. İlber Ortaylı da kuşkusuz
en popüler bilim insanı bugünlerde. Tarih kitaplarından ziyade tv
programlarındaki yavaş ve dikte edici konuşma tarzıyla hepimizin bildiği,
kimimizin sevdiği kimimizin ise yerdiği bir kişi Ortaylı. Gerek sevgi gerek
yerginin sonucu da Ortaylı’nın kitapçılarda çok satan reyonuna sürekli ürün
veren, bu reyonda sağlam bir yer edinen bir tarihçiye evrilmesine sebep oldu. Son
kitapları fazla detaya girmeyen, merakımızı üstün körü gideren eserler olarak
düşünülebilir. Türk insanının kolay yoldan bilgi edinme arzusuna hitap eden,
hepimizin hayalini süsleyen bilgeliğe erişmekte pusula edinebileceğimize
inandığımız bir ürünü sürüverdi piyasaya son olarak Sayın Ortaylı.
Bir Ömür Nasıl Yaşanır? Hayatta Doğru Seçimler İçin Öneriler
adıyla kronik kitaptan yayınlanan kitaba ben de eriştim ve okumaya başladım. Kitap
zaten bir söyleşi olarak yazıldığı ve yayınlandığı için belli sorulara kısa
cevapları barındıran bir ürün. Bu yüzden kitabın sonunda, beklentinin aksine
geri kalan ömrünüzü kaliteli yaşamak için çok da önemli bilgiler
edinmiyorsunuz. Pek çok yerginin sebebi de olan İlber Ortaylı’nın sürekli akıl
veren üslubu, kitabı okudukça kendinizi şanssız, geç kalmış hissetmenize neden
olabilir. Doğan her çocuğun farklı şartlara gözünü açtığı bu dünyada herkese
ortak bir öneri sunabilmek mümkün değil zaten. İlber Ortaylı da bu bakıma gerek
doğduğu dönem gerek doğduğu aile bakımından şanslı sayılabilecek bir kimse
olduğu için, kendini o şartlarda görmeyen kimselerce eleştirilebilir.
Eleştirilerin çokluğunu yine popülerlik ile ilişkilendirmek
pek yanlış olmamakla birlikte genel olarak eleştirilerin ‘baby boomer’ kuşağına
yönelik olduğunu belirtmekte fayda var. Hatta son zamanlarda internette mizah
kalıbı olarak da kullanılan ‘ok boomer’ lafından da yola çıkarak, önce bu
kuşağa sonra da genç neslin bu kuşağa olan öfkesine değinelim.
Sessiz kuşağın ardılı
olan bebek patlaması kuşağı ya da sıklıkla dillendirdiğimiz İngilizce karşılığı
ile baby boomer kuşağı ikinci dünya savaşının ardından dünyaya gelmiş kimseleri
kapsar. Bu kuşağın bu şekilde adlandırılmasının sebebi belli ki fazlaca olan
birey sayısıdır. Büyürken ardı sıra soğuk savaş, uzay hayalleri, petrol krizi
ve Vietnam savaşı gündemleri ile boğulan bu çocuklar, yine de refah içinde
yetişmişler ve çalışmanın önemini vurgulayıp, mesleklerini hayatlarının
merkezine koymuşlardır.
Genç nesil bu kuşağı çok avantajlı bulmakla birlikte bu
kuşağın öğütlerini günümüz dünyasında adil bulmadıkları için öfkeli bir tutum
sergilemekteler. Genç neslin de vurguladığı üzere günümüzde işsizlik ve gelir adaletsizliği
o zamanlara göre elbette daha belirgin.
İkinci dünya savaşının ardından yeni dünya düzeninde var
olan tüm imkanlara doğan bu çocuklar bu imkanlardan yararlanarak, iyi eğitim ve
iyi iş olanaklarına rahatça eriştiler. Rekabet ortamı pek de kızışmamış olduğu
için emeklerinin karşılığını almakta daha şanslı olarak görüldüler.
Günümüzde ise pastanın geride bırakılmış küçük bir dilimine
erişmek için didinen gençler bu konuda çalışmanın fazla yüceltildiğini, esas
olanın pastayı elinde tutan insanların dengesini bozmak olduğunu biliyor bu
yüzden de günümüzün yaşlı bireylerini oluşturan baby boomer kuşağına verdiği
tüm öğütler karşısında kısa ve net bir şekilde ok boomer demekle yetiniyor. Çarklının
dişleri arasında varlığı üzerine anlamlı bir arayışa giriyor.
Bu nedenden olacak ki İlber Ortaylı gibi şanslı şartlarda ve
şanslı bir zaman diliminde doğmuş kimseleri eleştirip içlerini rahatlatmaya
çalışıyor. Peki tüm bu eleştiriler, tüm bu koşullar sonucunda elde kalan ne
Ben bunu bilmiyorum. Yalnızca eleştirme becerisinde
sivrilmiş olan x kuşağı ve devamından gelen y kuşağı hakkında (dolayısıyla
kendim hakkında da) endişeleniyorum. Eleştirdiğimiz şeye karşıt bir emek
sunmadıkça ne yazık ki ya silinik hale gelecek ya da eleştirdiğimiz şeye
benzeyeceğiz.