Hâlihazırda bugün günlerden 8 Mart ve ben kaybolmaya çok
müsaitken maksimum verim alabileceğim yolu seçip üzerime çöreklenen tembellik
ile savaş başlatıyorum. Ve derler ya hep, bir kalem ile insan en güçlü savaşını
verebilir diye bilgisayarımı açıp yazmaya niyetleniyorum. Burada söz konusu
olan kalem çağlara uygun olarak klavye ile yer değiştirse de hizmet ettiği şey aynı.
Kalem de klavye de fikre hizmet ediyor günümüzde.
Fikir demişken öyleyse ilk olarak gerek yaşadığı yüzyılda
gerek de günümüzde hepimizde çok derin etkiler bırakan fikir insanı, Nietzsche’yi
ele almak istiyorum. Daha önce, en bilindik eseri olan, Böyle Buyurdu Zerdüşt’ü okuma çabam olmuştu ama bu yazıda ele
alacağım kitabı ise Ecce Homo. Bu
kitabı çok sevdiğim dostum ile gerçekleştirdiğimiz, rutinimiz olan edebiyat
sohbetlerimiz sayesinde duydum. Ve benimle paylaştığı kısımlar ben de çok ilgi
uyandırdı. Kitap fuarına gidip almıştım geçen yıl hatta ancak uzun süredir
okumaya cesaret edemiyordum. Çünkü hem zor bir insan Nietzsche hem de bu
kitapta resmen kendini ve kitaplarını değerlendiriyor. Nitekim kendimi hazır
hissettiğimde okumaya başladığım bu kitap altı üstü 120 sayfa olsa da
algılaması ve sindirmesi zor oldu.
Peki, sizce neden kendisi bu kadar popüler bu filozofun?
Haksızlık mı ediyoruz diğerlerini bu kadar popüler etmeyerek? Ben bu soruyu
kendime yanılttığımda korkarak cevabı Nietzsche’nin şahsında buluyorum. Fazla keskin
ve fazla egoist biri. Bu kitapta da yine keskin fikirlerine güzellemeler
yaparak, narsist kişiliğini katmerlendirerek harcamış vaktini sanki.
Kitabı ise iş bankası kültür yayınları tarafından
yayınlanmış ve 15 bölümden oluşmakta. Önsözün ardından “Neden böyle bilgeyim
ben? , Neden böyle akıllıyım ben? , Neden böyle iyi kitaplar yazıyorum?“ sorularına verdiği cevaplar karşılıyor bizi. Hemen
ardından da şu ana kadar yazdığı kitapların içeriğine, amaçlarına ve
muhteşemliğine değiniyor. Belki de mantıklı olan Sayın Nietzsche’nin önce diğer
kitaplarını okumak, ardından kitapları hakkında o düşünüyor onu öğrenmek için
bu kitabı okumaktır. Kendi deyimiyle
görevinin büyüklüğü ile çağdaşlarının küçüklüğü arasındaki orantısızlık belki
böylelikle küçülebilir.