13 Temmuz 2019 Cumartesi

Yeraltından Notlar


Cemal Süreya’nın bir programda kendisinden bahsederken ettiği şu söze şahit oluyoruz. "1944 yılında Dostoyevski okudum o gün bu gündür huzurum yoktur."
Ünlü şairi huzursuz eden Rus yazar Dostoyevski’nin en huzursuz karakterine değineceğim belki de. Kendi yarattığı yer altında ıstırap duyan o karaktere. Karakterin ismini bilmiyoruz ancak kendisi ile sürekli hesaplaşan bir adamın iç sesine, düşüncelerine kulak veriyoruz Yeraltından Notlar’da
Türkiye’de ve dünyada bu kadar okura ulaşan bir kitabın incelemesini, eleştirisini yapmak yersiz ve hadsiz geliyor kendi adıma ama kitaptaki karakterin beni de huzursuz ettiğinden bahsetmek istiyorum sadece.  Kitabın özellikle sonunda karakter beni o kadar irite etti ki kitabı bitirdiğimde az da olsa içimde öfke oluvermişti karaktere karşı. Kendi kendime kesin bir psikolojik rahatsızlığı var kesin diyordum kitabın sonunda. Bu yüzden sizinle kitabın son kısmını paylaşacağım.
"Şimdi bile, üzerinden bunca yıl geçtiği halde bu hatıraları anmakla epey kötü oluyorum. Gerçi nice kötü hatıran var ama… bu "Notlar"a burada mı son vermeli acaba? Sanırım bunları yazmakla hata ettim zaten. Daha doğrusu, bu hikayeyi yazarken yeterince utandım: Yani bu, edebi bir eserden ziyade günahlarımın kefaretini ödemek oldu. Bir köşeye çekilip ahlak bozukluğumla bütün bir ömrü nasıl heba ettiğimi, kötücül, boş gururum yüzünden yaşayan alemle her türlü bağı keserek nasıl yeraltına çekildiğimi uzun bir öykü gibi anlatmanın hiçbir ilginç yanı yok elbette; hem romanda bir kahraman olmalıdır, halbuki benimkinde bir kahramanın tersi olan ne kadar özellik varsa kasten bir antikahramanda toplanmış. Bütün bu yazdıklarımın tatsız bir etki yaratacağına da eminim, zira hepimiz yaşamla bağını az ya da çok kaybetmiş, kör topal idare eden insanlarız. Hatta yaşamdan öylesine kopuğuz ki, gerçek ‘canlı hayata’ karşı adeta tiksinti duyuyor, bize hatırlatılmasına dahi katlanamıyoruz. Öyle bir hale gelmişiz ki, gerçek ‘canlı hayat’ bize adeta bir iş, bir ödev gibi görünüyor,onu kitaptan öğrenmeyi yeğliyoruz. Peki neden bazen telaşa kapılır, kimi kaprisler,çılgınlıklar yaparız? İstediğimiz nedir? Bunu kendimiz de bilmeyiz. Kaprislerimiz, isteklerimiz yerine gelse bundan ilk biz zararlı çıkarız. Bize daha fazla serbestlik vermeyi,ellerimizi çözmeyi, hareket alanımızı genişletmeyi, üstümüzdeki vesayeti kaldırmayı deneyin bir… sizi temin ederim, o anda tekrar vesayet altına girmeye can atarız. Biliyorum, belki bu sözlerime kızacak, bağırıp tepinmeye başlayacak " Böyle konuşacaksanız yalnız kendinizden, o sefil yeraltınızdan bahsedin; ‘biz, hepimiz’ gibi tabirler kullanmaya kalkışmayın! " diyeceksiniz. Müsaade buyurun baylar, ben bu hepimizlikle kendimi haklı çıkarmak peşinde değilim. Ben kendi hayatımda, sizin cesaret edemeyip yarıda bıraktığınız şeyleri sonuna kadar götürdüm, o kadar; üstelik siz tabansızlığınıza sağduyu diyor, böylece kendi kendinizi aldatarak avunuyorsunuz. Buna göre ben sizden daha ‘canlı’yım. Daha yakından bakın! Biz bugün ‘canlı’nın nerede yaşadığını, neden ibaret olduğunu, adını sanını bile bilmiyoruz. Bizi tek başımıza bırakın, elimizden kitapları alın o saat şaşkına döner, ne yana gideceğimizi, kimden yana çıkacağımızı, kimi sevip, kimden nefret edeceğimizi bilemeyiz. İnsan olmak, yani gerçek, kendi vücuduna sahip, kanlı canlı bir insan olmak dahi bize güç geliyor; bundan utanıyor, ayıp sayıyor, bildik, genel anlamda insan olmaya çabalıyoruz hep. Aslında biz ölü doğmuş yaratıklarız; zaten çoktandır canlı olmayan babalardan dünyaya geliyoruz ve bundan da gittikçe daha çok hoşlanıyoruz. Bundan zevk alıyoruz. Yakında bir kolayını bulup doğrudan doğruya fikir dölleri olarak ortaya geleceğiz. Ama yeter bu kadar daha fazla ‘Yeraltından’ yazmak istemiyorum."

Ancak bu kısım öyle bir kısım ki kızgınlık yerini anlamaya, acımaya bırakıyor belki de hatta sonrasında kendi hayatınıza irdeleyici bir gözle bakmaya kalkışıp kendinize bile acıyabilirsiniz.
Süreya’dan başka kim bilir kimleri huzursuz ettin Dostoyevski?
Dipnot*
Eğer ki bu eser üzerine daha fazla yorum okumak isterseniz:
Eğer ki bu eseri  Zeki Demirkubuz nasıl bakmış nasıl yorumlamış der iseniz:
Dikkat; Engin Günaydın’a hayranlığınız artabilir!